BİR DERGİ: AKATALPA
Şairlere sorarsanız, şiirlerini en çok yayımlamak istedikleri dergiler arasında sekiz sayfacık bir derginin adını da sayarlar. İhsan Üren’in omuz verdiği, Ramis Dara, geçen yıl yitirdiğimiz Melih Elal, Serdar Ünver, Nuri Demirci, Hilmi Haşal gibi adların imecesiyle çıkan Akatalpa, 2009’a sayfalarını artırmış ve yenilenmiş olarak girdi.
Dergiye katkı sağlayan Haşal ve Demirci’nin yeni bir dergiye (Eliz) kanat açmaları üzücü. Bursa’da bu dergiler dışında Onaltıkırkbeş ve daha başka dergiler de yayımlanıyor; ancak güçleri birleştirmek varken dağılmak edebiyatın değil insanın doğasında olsa gerek.
Yeni Biçem’den devraldığı çizgiyi kalışlaştırarak sürdüren Akatalpa, doğal olarak daha köklü bir konumda ve bir atılım içinde. Taşranın değil, bence günümüz edebiyatının en önemli ve itibarlı dergilerinden biri olan Akatalpa’ya www.akatalpa.org ya da cerim66@hotmail.com adreslerinden ulaşmak mümkün.
* Tahir Abacı, Milliyet Sanat Dergisi, Şubat 2009, s. 116
AKATALPA, OCAK 2009, SAYI:209 *
Bursa’da yayın yönetmenliğini Ramis Dara’nın yaptığı Akatalpa 109. sayısında 16 sayfa oylumunda çıktı. Sayfa sayısı ikiye katlanan dergide bundan böyle daha çok yazı şiir okuyabileceğiz. İsmail Mert Başat’ın “ Şiirin Köklerine Yolculuklar” adlı denemesi, şair- şiir ilişkisini irdeliyor: “ Bir şairin tüm şiirlerinin, onun uzun ve tek şiirinin parçaları olduğu söylenir.”
Akatalpa’da yayın yönetmeninin deyişiyle “iyi şairlerin iyi şiirleri”ni okuyoruz: Kazım Şahin:
“güz rüzgârı kovdu evden beni mevsim daralırken
hangi vakit geçsem dünyadan bir nefeslik rüya
herkes erken geçtiğini farz eder patlayan yoldan
hangi kelime daha soylu yaşamaktan ve sağanağa dönüşmekten
gece nasıl bir şeydir alıp beni götürür ağaç köklerine”
Hüseyin Peker, Muzaffer Kale, İhsan Üren, Arife Kalender, Fergun Özelli, Betül Tarıman, Yusuf Alper, Nur Saka’nın şiirleri “iyi şiir” nitelendirmesinin hakkını veren ürünler…
Akatalpa’nın künyesinde “Aylık Şiir ve Eleştiri” dergisi yazıyor. Ama sayfa boyutları geniş oylumlu yazılara, eleştiri yazılarına yeterince yer ayırmaktan alıkoyuyor dergiyi.
Ramis Dara eleştiri yazılarından tanıdığımız bir ad. “ Hayatı Şiirleştiren Kitaplar” başlığıyla yıllardır biriktirdiği şiir bilgisiyle yoğurduğu düşüncelerini özellikle genç şairlerin okumasını öneririz. Benzer bir yöntemle Tahir Abacı’nın Yasakmeyve’de “ Kitap Adları Sözlüğü”yle eski ve yeni yayımlanmış şiir kitaplarını değerlendirdiğini de belirtelim bu arada.
Türk edebiyatında eleştiri alanının son derece sıkıntılı olduğunu görüyoruz son yıllarda. Şiir üzerine düşünen, kalem oynatan eleştirmenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu açıdan Ramis Dara’nın değerlendirmelerini önemsiyoruz.
Cihan Oğuz, “Poetika / Polemika”da şairler üzerine ilginç saptayışlarda bulunuyor. Bir zamanlar Bülent Ecevit’i “şuara’dan” saymayanların sonra onun adına bir ödüle katılmalarındaki tutarlılığı sorguluyor; iyi de ediyor. Şairleri hem şiirleriyle hem de duruşlarıyla değerlendirmek gerek...
Adil İzci’yi denemeye yeni tatlar getiren yazılarından tanıyoruz. Öyküyle, şiirle bezeli “Baba Evi” deneme tutkunlarının tat alarak okuyacakları bir ürün.
Akatalpa, şiir dergiciliğine yeni bir soluk getiren dergilerden. Keşke sayfa sayısı çoğalsa da birbirinden özgün yazı ve şiirleri okuyabilsek…
* Ali Mustafa, Çağdaş Türk Dili, Şubat 2009
TELİFLER DERGİSİ: AKATALPA *
Gençliğimizde cep harçlıklarını birleştirerek dergi çıkarırdık. Sahipliği ve yazı işleri müdürlüğü üzerimde kalan 60 Kuşağı'nın Alan'67 dergisi böyle çıkmıştı. 15 kişiydik ve her ay koyduğumuz onar lira ile dergiyi ancak dört sayı yaşatabilmiştik. Bursa'da yayımlanan şiir ve eleştiri dergisi Akatalpa ise 2000 yılının ocak ayından beri şair ve yazarların bağışladıkları telifler ile yayımlanıyor... Bu oldukça ilginç dergiyi akatalpa@hotmail.com adresinden edinebilirsiniz.
* Refik Durbaş, Sabah gazetesi, 21 Ocak 2009
AKATALPA*
Bursa’da Ramis Dara’nın yönetiminde yayımlanan Akatalpa, Ocak 2009 tarihli 109. Sayısı ile sayfa sayısını arttırmış, yenilenmiş. Öncelikle, bir şiir dergisinin 9 yıldır hiç ara vermeden yayımlanıp 109. sayıya ulaşmış olmasının büyük bir başarı olduğunu söylemeliyim. Akatalpa, Çağdaş Türk Şiiri’nden örnekler veren bir dergi. Yazı açısından eksikleri vardı. Cihan Oğuz, Onur Caymaz, Gültekin Emre gibi şair yazarlar ve yıllardır şiir üzerine yazmayan Ramis Dara, artan sayfa sayısı ile derginin bu eksiğini kapamışlar. En genç kuşaktan Utku Özmakas gibi adları görmek de, Akatalpa’nın yelpazesini eskisinden geniş tutacağının işareti gibi. Derginin niteliksel ve niceliksel yenilenmesi sayfa düzeni ve grafikte bir yenilenme ile desteklenirse okur ilgisinin daha da artacağına inanıyorum. Akatalpa’yı büyük kitapçılarda bulmak mümkün ya da akatalpa@hotmail.com adresinden abonelik için bilgi alınabilir.
* Metin Celal, Cumhuriyet Kitap, 2 Ocak 2009, Sayı 989
AKATALPA MI? *
Ramis DARA
‘Akatalpa’ Türkiye’de çıkmıyor. Türkiye; sınırları, sancıları, belli oylumu olan bir coğrafi mekân. Bizse, coğrafyanın yanında bir tarih içinde çıktığımızı düşünüyoruz. Adımız bu yüzden Akatalpa. Bu anlam dışı sesler toplamının, anlamsız görüntülü sözcüğün ilerde anlamlarla dolmayacağını, ışıltılı bir özel ad olmayacağını kim ileri sürebilir ki? Dün, sözgelimi Akalar, Akatlar vardı, Aptallar; yarın Akatalpalıların olmayacağını kim ileri sürebilir ki? Minik Akatalpa obasının, dünyada yeni bir rengin, yeni bir kokunun, yeni bir tadın, yeni bir duyarlığın belirmesine vesile olmayacağını ya da bildik duyarlılıklardan henüz keşfedilmemiş farklı duyarlılıklar doğurtmayacağını, bu değilse, bunun ön-ortamını oluşturmayacağını kim ileri sürebilir ki?
Kim sentetik ve üstelik benbenci bir edebiyatın, bir şiir ortamının yanında, hatta karşısında, sahih ve sahici bir edebiyat - şiir ortamı yaratamayacağımızı ileri sürebilir! Varsa, ‘kim’leri ve varsanız, sizi burada bekliyoruz.
* Akatalpa, Sayı: 1, Ocak 2000
AKATALPA NERESİDİR?*
Ramis DARA
Merkez sanattır. Edebiyattır, şiirdir. Bunun dışı taşradır. Taşra kavramının hele içinden geçtiğimiz çağda coğrafyayla hiçbir ilgisi yoktur.
Böyle bir bakışımın olduğu, naçizane yazdığım irili ufaklı bütün yazılarımda görülür. Bağışlayın, kitaplarımda da görülür. Edebiyat dışı yazılarımda ve kitaplarımda da, hatta. Çünkü oralarda da eksen benim için hep edebiyattı, edebiyattır.
Merkezi, bir toprak parçasından edebiyata, sanata, şiire çekme çabam, beni kimilerine bilinen anlamıyla bir taşra sorunum varmış gibi gösteriyor. Taşra konusuna taktığımı söyleyen Ali Özçelebi ve Hilmi Yavuz uzaktan ve seyrek bakışlarıyla haklı olabilirler. Edebiyatı merkeze alma projeme, yazdıklarıma ve yapıp ettiklerime, sonuçta yaşama tarzıma yakından bakılmadığında böyle algılanabiliyorum demek ki.
Oysa bir daha söylüyorum, benim için tek merkez edebiyattır, şiirdir, sanattır. Edebiyat, şiir ve sanat mekândan münezzehtir, böyle değilse bu işte bir yanlışlık var demektir. Hatta zamandan da, diyeceğim ama, orası beni biraz aşıyor –Sahiplenenler çıkacaktır, orasını onlara bırakıyorum…
Dünya bana ve bize göre bir renkler, sesler ve harfler çölüdür. Mümkün olabilecek tek ve en güzel hali budur. Bazı tanelerin yerleriyle oynamak, milyarlarca taneden elimizin ulaşabileceği üç beş biniyle, hatta belki daha azıyla güzel kompozisyonlar yaratmaktır, bizim işimiz.
Duruma böyle bakınca, Akatalpa’da ilk sayılardan başlayarak ısrarla “ulusala hayır”, “önemli olan yerellik-evrensellik çizgisi” denilmesi belki biraz daha anlaşılabilir.
Hakkari ne kadar ulusalsa, İstanbul da, Paris de o kadar ulusaldır, bulundukları noktalardan insana ve evrene bakarlarsa yerel ve evrensel olurlar. Bursa da bu noktalardan biridir. Bir tanesidir.
Akatalpa işbu bakışın yereli ve evrenselidir; şüphesiz bu yüzdendir ki adı hep bulunacakmış izlenimi veren yitik bir ülkeyi çağrıştırır...
* Akatalpa, Sayı: 47, Kasım 2003
AKATALPA TAİFESİ*
4>
Ramis DARA
Sevgili şiir okurları, şiir yazarları, şairler, şair ve şiir severler. İşte 6’ncı yayın yılımıza birlikte adım atmış bulunuyoruz. Umarız ve dileriz ki bu süreci de birlikte tamamlarız. Elinizde tuttuğunuz ve hayatın bir ucundan tuttuğunu sandığımız derginin bu köşesinde bana düşen rol genellikle öfkeli bir nöbetçilik olduğundan, bu dergiyi tek başıma benim çıkardığımı sananlar oluyor. Oysa bu ince uzun platform, 1993’ten bu yana birlikte yürüyen, birlikte gören, birlikte bakan, birlikte söylemeye çalışan bir arkadaş grubunca var kılınıyor. Melih Elal, İhsan Üren, Nuri Demirci, Hilmi Haşal ve Serdar Ünver’le birlikte bu solgun kâğıtların ağır işçileri ve hafif patronlarıyız biz. Şair yazar milleti hep kavga eder bilinir ve bizde gerçekten böyledir ya, biz bu durumun galiba tek istisnasıyız. 15 yıllık süreçte sadece bir buçuk kez tartıştık ve kırılır gibi olduk. Oysa şu Zans’tan sarkan eski gözlüğe bakarsanız, kendi aramızda bile ayda bir kavga edermişiz…. Yapılan, tek kelimeyle, ironi anıtı olmalı; herhalde bu görüp işitilmedik kardeşliği, ancak böyle anlaşılır kılabileceklerini varsaydılar, eski gözlükçüler. Ve kısa biyografiler…
Melih Elal (1950): Yeni Biçem’in sonlarında aramıza katılan ve Akatalpa’da işi götüren sevgili Elal, başlangıçta bir disiplin içinde yazdığı denemelerine yenilerde ruh katmaya başladı ve bence iyi etti.
İhsan Üren (1939): Biçem’den başlayıp, Yeni Biçem, Düşlem ve Akatalpa çizgisindeki bütün Bursalı iyi edebiyat dergilerinde şöyle ya da böyle sponsorluk yapmıştır. Biçem dışında bunların hiçbiri onun maddi destek sözüyle çıkmamıştır başlangıçta belki ama, o bu dergilerin yaşaması için mutlaka ve sürekli katkılar yapmıştır. Bursa’ya dışardan gelen edebiyatçı dostlarımızla yiyip içmelerimizin sponsorluğunu da o üstlenmiştir çok zaman. İhsan Üren, Bursa’daki şair arkadaşlar arasında hem eski tüfek oluşuyla, hem de toplumsal ve siyasal konulardaki duyarlılığıyla bilinir. Şiirlerinde konular ve anılar vardır
İhsan Üren yıllık şiir değerlendirmeleriyle de bilinir. Eleştirilerindeki keskinliği ya da bazen mesnedi zayıf saldırganlığı, edebiyat dünyasında yankı uyandırır belki ama, bence onun en zayıf yanıdır. Ne yaparsınız ki, bıçkın delikanlılık onun vazgeçilmez raconudur.
Şiir kitapları: Sevmek Mevmek (1990), Harman Yangını (1990), Bilge Zakkum (1992), Kirli Cam (1993), Çiğ Bir Çığ 1995), Gözyaşı Şişesi (1997), Japongülü Gibi (1997), Yaşamdan Savrulan... (1998), Milenyum Haikuları (2002), Sis Zaman Düş Zaman (2002).
* Akatalpa, Sayı:61, Ocak 2005
BİR ZAMANLAR DÜNYADA *
Ramis DARA
Akatalpa, hiçbir şeyin, böyle olunca biraz her şeyin adıdır. Bundan birkaç yüzyıl önce Türkiya’da bir grup edebiyat şiir heveslisinin çabalarıyla ortaya çıkmıştır. Destek verenlerin kimileri Akatalpa varlığını sürdürürken dünyadan ayrılmış, bunun yanında o uzun süre altı kişinin tek bir ruh, tek bir beden gibi temsil edildiği bir mekân ve zaman kimliği kazanarak, varlık yolunu sürdürmüş, küçük, hoş bir yolculuk yerine geçmiştir
Gerçi Anadolu şehirlerinde, kasaba ve bazı köylerinde Latin Amerika’dan kopup gelmiş katalpa adında iri yapraklı güzeller güzeli bir ağaççık vardır; ama Akatalpa’nın bu ağaççıkla ilişkisi diğer ağaç, bina, meydan, bulvar, sokak ve insanlarla ilişkisinden pek de fazla değildir.
Akatalpa’nın vücut bulduğu şehirde o yıllarda Tahtakale adında güzeller güzeli bir de semt vardır. (İnsanlar “kalenin altı” anlamında Taht’el kale diyeceklerken, içleri Arapçaya gitmediği için böyle deyivermişler!) Bizim heveslilerden biri bir gün burada ata binmiş dimdik duran bir dağ köylüsü görünce şaşırmış; “Aaa, at!” deyivermiş; o güne değin böyle bir şaşkınlığa hiç tanık olmayan, rakamlar dünyasından gelen bir şiirci bu şaşkınlığa bir gül ha gül tutturmuş ki o kadar olur.
A’lı ağacın, Akatalpa’nın arka planında böyle bir hikâye de yer aldı mıydı, bunu kimse bilmedi, bilemedi tabii, ama önemli de değildi.
Aman, üstünüze afiyet gündeşlerim!
Dünyanın insanları, atalarımız demeye dilim varmıyor, bir zamanlar gördüğünüz gibi pek bir garipti. Atalarının, yelek ceplerinde köstekli saatler taşıdıkları gibi, içlerinde ipe sapa gelmez duyarlıklar taşırlar, bir de kendilerini ‘bulunmaz Bursa kumaşı’ sanırlardı. Üstümüze iyilik sağlık gündeşlerim, aman, üstümüze iyilik sağlık!
* Akatalpa, Sayı:93, Eylül 2007
AKATALPA VE ŞİİR
Hilmi HAŞAL
Bursa özlemiyle yollar / yazılar katederken, zamanı ve meyvelerini düşünür halde buluyorum kendimi... Evet, özledikçe büyüsü artan bir coğrafyadan uzakta ama ruhunun içinde, edebiyatını soluyarak yaşıyorum. Yazı abartıyı hoş görür-hoş gösterir, o nedenle sözcükleri ve taşıdığı "hayat öpücüğü" ışıltılarını, gizemlerini abartıyorum.
Edebiyat bambaşka evrendir çünkü. Uzaydır. Boşlukları ve yıldız tozlarıyla göz kamaştıran, yürek kaynaştıran, beyin coşturan bir uzay. Şiir ise o uzaydaki Sabah Yıldızı'dır. Boşluktaki en parlak, en cafcaflı, en sıcak, en mıknatıslı, en tılsımlı yıldız : Venüs. Edebiyat evreninin aşk gemisidir şiir, ki uzaydaki seyri görkemlidir izleyebilene. Ancak en has, en hassas dünya algılayıcısı, yani güçlü yürek anteni sayesinde gözlemlenebilen, yakalanıp, büyüsünden, iksirinden yararlanılabilen 'cisim'dir.
Şiirin kendini belli ettiği yer edebiyat dergileri değil mi? Edebiyat, sanat, öykü, deneme, inceleme ve şiir dergileri. Yazanların kan dolaşımını sağlayan arterler... Dergi evleri, adresleri; odaları, büroları, edebiyatın akciğeri işlevini sürdürür... Şiirin, aşkın, hayata tutunma felsefesinin, tohumlanıp kök aldığı toprak parçasıdır dergiler. Özel, güzel, soyut 'ada' denebilecek kara parçalarıdır. O nedenledir ki, şiirle mayalanmış yaşamlar, yürek ve beyinler, 'kıble' bellemiştir dergi adreslerini. Ki o adresler, tek bir adrese katışık sayılır; şair külhanına ateş sunan tek odağa, tek göksel buluşma bahçesine... İşte, şairleri mutlu eden, kışkırtıp, konuşturan, üzüp üretken kılan adres; tanımı, bir tek "mucize gezegen'e" uyan Venüs... Evet, Venüs yıldızı gökyüzü kraliçesidir.
Adı ve cismiyle 'şiir' gezegen... Zira, tozunu, toprağını, nektarını, çiçeğini, böceğini, 'imgeçekimi' cazibesiyle zenginleştirmekte, sözcüğü, giz hızıyla, lir tınısıyla, ışık ritmiyle, uyak melodisiyle donatmaktadır. Söylemi; mucize dizelerini, doğanın en hazlı birikimlerinden, en ateşli betimlemelerinden damıtır. Kösnül tepkimelerden besler köklerini. Toprağı hüzündür oysa, yumuşacık, sıcacık humustur. Şiir oradan vücut bulur, çıkar gün yüzüne. Güneşine, rüzgarına, suyuna ve havasına minnetle, dilden türeyip göze, kulağa, beyne ve kalbe seslenir. Ruhun dipsiz dehlizlerine ulaşır 'lirika' denilen dil nesnesi kılınmakla...
İşte, öylesi volkanik coşku ve bilinçle yaratılan, her ay aksamadan bekleyenlerine ulaşan, sevimli bir şiir dergisi var gönlümde. Hayatımda. Evet, her ay, "A-Katalpa gelmiş" dediğimde, Bursa havasını duyumsadığım an'ların sekiz sayfalık elçisi... Sevincimi, hasbelkader bu harflerin muhatabı olacak gözlere yansıtayım istiyorum.
Şimdi, dergi 'oniki'yi ikinci kez vuruyor. O, şiir adına vurulan kutsal gongu... İkinci yılını dolduruyor yani, üç yaşına basmış meyve fidanı artık Akatalpa. Meyve türünü söyleyemeyeceğim; dileyen ayva, dileyen armut, erik, elma, kiraz, şeftali, nar, hurma, incir, ahlat, kestane, üzüm, ahududu, kuşburnu, böğürtlen vb. akla gelmeyen meyveleri de sıraya koyarak anlasın. Şundan eminim ki, bütün meyvelere karşılık gelecek tat ve anlam verecektir AKATALPA. Çünkü onun adı Katalpa diye bir ağaçtan doğmuştur; isim babası, ya da vaftiz edenin, olur verenlerin, alfabedeki 'A' harfini ilk harf olmasından dolayı ödüllendirmesiyle yani Katalpa'nın başına bir taç gibi A takılmasıyla, 'Akatalpa' oluvermiştir adı. Tam da burada, Katalpa ile ilgili küçük bir ansiklopedik gezinti 'farz' oluyor sanırım : "Katalpa, BOT. Catalpa bignonioides, Kuzey Amerika' da, Çin ve Japonya'da yetişen, kalp biçiminde çok iri yaprakları, beyaz, sarı veya mor renkli çiçekleri ve içinde çok sayıda tohum bulunan, uzun, silindirik meyveleri olan 11 ağaç türünün oluşturduğu cins; yaygın biçimde süs bitkisi olarak yetiştirilen Catalpa ignonioides'in gövdesinden dayanıklı bir kereste elde edilir. (Catalpa, acemborusugiller)" (IXİS 2000, Ans. Sözlük, Doğan Kitapçılık, s. 1764) Bursa'da bulunur mu peki? Evet, hem de bolca bulunur(muş).
Akatalpa, Bursa'da, Nilüfer İlçesi, Görükle Beldesi, Uludağ Üniversitesi Kampus'ü içindeki Eğitim Fakültesi Dekanlığı binasında, 324 Numaralı Oda'da yoğrulup kotarılıyor. Tekne, pardon Gemi mürettebatı şu imzalardan oluşuyor. Sahibi - sorumlusu : Prof. Dr. Ali Özçelebi. (Ocak 2002'de Melih Elal devralıyor emaneti...) Yönetim : Ramis Dara. (Bursa üzerine peş peşe kitaplar yazmanın tadını çıkartıyor olmalı...) Yapım : Melih Elal, (Artık Nilüfer İlçesi sakini, aile kütüğü dolayısıyla edebiyat 'şeyh'imiz... ) İletişim için, Faks : 0224 442 92 14, e-posta: akatalpa@hotmail.com olarak yazılı derginin künyesinde. Koordinasyon : Serdar Ünver, Tel. 0532 398 98 16. (Gemlik-Görükle hattında dize/hece eksiltiyordu. Şimdilerde körfez-deniz aşkı depreşmesiyle Gemlik'ten yana koydu ağırlığını...)
Derginin baş destekçisi İhsan Üren, (Kaç adreste mukim, meçhul gezgin, suskun bilge...) İç destekçi Mustafa Durak, (Şiirin, dize, ritim, fonetik, sentaks, frekans, kontrast, sorunsallarının tanı arayıcısı). Dış destekçi, ya da uzaktan ateşçisi ise, bu satırların yazarı, naçiz şiir çırağı... Elbette anmadan geçemeyeceğim yüreklendiriciler, emek/ürün esirgemeyen Metin Güven, Nuri Demirci, Nahit Kayabaşı ve diğer edebiyat ustaları... Ve pek çok Türkçe imza; çünkü Bursa onlarla var. Onlarla dünyaya yüzünü/sesini duyuracak.
Dergi, İzmir Cad. No: 221' deki Özsan Matbaacılık' ta basılıyor. Yeni Biçem'in edebiyat tarihimizde, Bursa kentinin ve pek çok kişinin özel tarihinde yerini almasından sonra büyük önem taşıyor Akatalpa. Bilenler bilir! Bir eski payitahttan, otantik yöreden, o büyülü topraklardan şiir isteyenleri dergisiz bırakmayan sevgili hocalarımın, arkadaşlarımın ellerine, beyinlerine ve yüreklerine sağlık diyorum. Tüm şiir ve Akatalpa bekleyenler adına. Her ayın ilk günlerinde okurunun yolunu tutan Akatalpa dergisi, İhsan Üren'in hazırladığı, ve günümüz şairlerinin yıl içinde yayımlanmış ürünlerinden göze dokunanları, övgüye, (dövgüye değil) eleştiriye değer bulduklarını değerlendirdiği, ve de epeyce 'toz kaldıran' "Şiirimizde 1999 Ufuk Turu" ile "Şiirimizde 200 Ufuk Turu" ve gençlerden yıldızı parlayanları konu edindiği; "Yüzyıl Eşiğinde Şiirimizin Yeni Meteorları", başlıklı ekler verdi, ömrünün iki yılında. Bu yıl da sürecek benzer eklerin varlığı, edindiğim bilgiye göre. Çünkü, iki yaşında ama şiire dair çok söz, öz söz söylemiş olmanın itkisiyle yoluna devam edecek Akatalpa. Ediyor. Daha o denli söylenecek, yazılacak şiirler ve şiir yazıları var ki yol üzerinde... İnsanı 'fena halde' kamçılıyor.
İşte etkisi, bir somut işaret; hayatımda ilk kez kendi kendime güzellik/ayrıcalık yaptım : Keşfine, eşilmesine ve yapılmasına katıldığım, pınarından su içtiğim kaynağı, mevkiiyle, noktasıyla, virgülüyle tanıtıp tarif ettim. Hoşgörüle... Tüm emeği geçenleri kutlamak, sevgiyle anmak, ve Akatalpa'yı bilmeyenlere tanıtmak istedim. Bu vesileyle, yararlanacaklara, yaşatacaklara ulaşmasında katkım olursa ne mutlu bana. Yoksa, 'laf olsun torba dolsun' cinsinden değil elbette söyleyeceklerim. Şiir kalsın efendim... Örümcek ağı sarmış dünyasında bunalımların; barışın erdemiyle, düşün ve umudun güzelliğiyle.
Adana, Kasım 2001
1. “Yaşayan Bursa” dergisi, Bursa Hakimiyet Gazetesi’nin eki, Aralık 2001.
2.
www.adanasanat.com
3.
www.eksisozluk.com.tr
YENİ BİÇEM’DEN AKATALPA’YA - AKATALPA’DAN YENİ BİÇEM’E
Hilmi HAŞAL
Altı yıl yetmiş iki ay eder!
Biz bunu iki kez yaşadık. Şimdiki Bursa’nın edebiyattaki dünyasına, dünyadaki Bursa edebiyatına fiilen yüz kırk dört ay, yani on iki yıl adamış oluyoruz. Tümü, yazıyla; on iki yıl! Evet, “yazı”yla… İlk başkentten Türkçe’ye, sıradanlıktan öteye, geleceğe sunulmuş düşler. Sayıyla “72”deki sunuş yazısında, derginin sahibi ve Yazı İşleri Müdürü arkadaşımız Melih Elal durumu özetledi… “Akatalpa Notları” adı altına dedi ki:
“Sevgili okur, Akatalpa bu sayısıyla, 72. sayısıyla, edebiyat dünyasında söylemiyle yer edinmiş Bursa’da yayımlanan dergiler içerisinde Yeni Biçem’in kırdığı rekoru egale ediyor. Hatırlanacağı üzere Yeni Biçem, 72. sayıda yayımını durdurmuştu. Akatalpa, Yeni Biçem’den aldığı bayrağı taşıyor ve taşımayı sürdürmek niyetinde…
Akatalpa 1999’un sonlarına doğru Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin 324 nolu odasında Ramis Dara, Melih Elal, Serdar Ünver’in çabaları, o dönemin dekanı Ali Özçelebi’nin desteği, Hilmi Haşal ve İhsan Üren’in katkılarıyla ana rahmine düşmüş ve Ocak 2000’de doğmuştu. İki yaşındayken Düşlem’den Nuri Demirci de aramıza katılmıştı.
72 aydır aksatmaksızın, her ayın ilk günü elinize ulaşıyoruz. Şimdi Bursa’da bir rekoru egale ediyoruz. Ocak 2006 sayımızla rekoru kıracağız. Nice on yıllara, nice yüz sayılara Akatalpa…” Pek çok kişinin yaşamında özel yer edinmiş bir edebiyat dergisi artık, Akatalpa’mız… Türkiye’de çıkan süreli yayınlar arasında, şiiri savunan, şiiri, gündelik sıkıntıların ve yarın endişelerinin parçası sayan tavrıyla dikkat çekmiştir. Şiir, modern dünya koşullarında, estetik düzeyi dert edinirken, dirimi, yani varoluşu dert edinmesi gereken yegâne söz sanatıdır çünkü. Bilişim, iletişim, etkileşim çağının tüketme ve tükenme potasındaki bireyin aczi vurgulanmalı. Evrenin ve zamanın gerçekliğini imge gücüyle duyumsatan varoluş yatağıdır şiir; insanı yadsımaya dönük her şeye direnen, yani ilk tepkiyi gösteren bilinç gücüdür. İnsan ve doğa, birey ve doğallık güzelduyu etkinliğinin temelidir. Bunu, sayı 71’deki; “Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka” başlıklı metninde ortaya koydu, Yayın Yönetmenimiz Ramis Dara; “Ölümün olduğu dünyada iyi olmaktan başka yapacak neyimiz vardır. İyi olmak, iki anlamda; biri sağlıklı olmaksa, ikincisi günün Türkiye kent yaşamının içini iyice boşalttığı iyi olmak, başkalarıyla ilişkilerimiz bağlamında.
Bu ikinci anlamdaki iyiliğin de bir tek tanımı vardır. Bireylik ve özgürlük korunarak paylaşım. Yalnız ve özgür biriktirilen üretilenlerin yalnız ve özgür biriktiren ve üreten başkalarıyla paylaşımı. Ortak insanlık konumunun ortaya getirilmesi.
Aslında bütün birlikteliklerin temelinde bu vardır. Alırsınız, veririsiniz, zenginleşirsiniz. Alırken ve verirken hesap tutulmaz; biri bin verir, biri belki bir; ve bu bir yeterlidir… Ama bir yoksa, olmaz!” diyerek.
Ramis Dara’nın söylediklerini açımlamaya gerek yok; bazı sözcükleri, “aşk” ve “şiir”, “düş” ve “dilek” gibi sözcükleri kullanmadan örneğin, dile getirdiği, şiirin zamana ektiği tohumdur. Dünden bugüne eke geldiği sabır ve iyilik imgesinin, zamanla çiçeğe ve meyveye büründüğüdür. Öyle paylaşılır, iyi ve güzel, yani insanın insana kattığı erdemler; verme eylemiyle... “Bin”e ömür yetmeyebilir, “bir” en değerlidir o nedenle. Edebiyat, yazı, şiir sonsuzluğun hayalini kurarken, gerçeğin de bağbozumunu sezdirir. İnsana kan verir gibi sağaltıcı sözler vermekle… Bu bağlamda, Akatalpa, okura önce kendi nabzını sonra da yaşamın nabzını dinleten yankıdır. Ve sürecektir!
Kim ne derse desin, zaman akar, şiir/de akar; Bursa’da, Türkiye’de, Dünya’da.
Bursa, Aralık 2005